Manifesto
CUMHURİYETİN II. YÜZYILINA SON ÇAĞRI
TARİH:18.12.2015
Yorumlar (8)
Manifestoyu indirmek için Tıklayınız.
İKİNCİ YÜZYILA ÇAĞRI
Tarihin önemli dönemeçlerinden birindeyiz. Cumhuriyetimizin 100. Yılına yaklaşıyoruz.
2023’te Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı başlayacak.
Cumhuriyetin İlk Yüzyılı Cumhuriyet Halk Partisi’nin verdiği yönde şekillenmişti. İkinci yüzyıla kim yön verecek?
Cevap sır değil: 2019 seçimlerini kim kazanırsa, İkinci Yüzyılın anahtarı onun elinde olacak.
Cumhuriyet değerleriyle sorunu olmayan, toplumla barışık bir siyasi parti iktidarda olsa gündemdeki tek tartışma şu olurdu:
Yüzüncü yıl kutlaması hangi iktidarla yapılacak?
Ancak hepimiz biliyoruz ki Cumhuriyeti bir reklam arası, tarihte kapanması gereken bir parantez olarak görenler iktidarda. Bu yüzden 2023 denince akla gelen soru şöyle:
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir yönetim biçimi egemen olacak?
Aslında bir sorudan değil, büyük bir kaygıdan söz ediyoruz.
İşte buna karşı Cumhuriyet Halk Partisi’nin, cumhuriyet değerlerini çağın gerekleriyle buluşturup ilerlemeyi hedefleyenlerin yapması gereken, “rejimi değiştirtmeyeceğiz” söyleminden çok ikinci yüzyılın sahibi olmayı istemektir.
Bunu başarabiliriz.
Hayatın her alanında yaşanan değişiklikleri kucaklayan, yön veren yeni söylemlerle Cumhuriyetin İkinci Yüzyılının rotasını biz çizmeliyiz.
Bunun için başlangıç; 2019’da kazanabileceğimize inanmaktır. Devamı da, 2019’da kazanmak için çalışmaktır.
İnanacağız, çalışacağız ve başaracağız.
Bu Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılının kapısını açmak için son çağrıdır.
BİRİNCİ YÜZYILDA BAŞARDIKLARIMIZ
İnsan için hafıza neyse, toplumlar ve devletler için de tarih odur.
Tarih, arkanızdaki bir ışığın önünüzü aydınlatması gibidir.
Onu yok sayarsanız, gerekli dersleri çıkaramazsanız geleceğinizi de kuramazsınız.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihidir.
4-11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin birinci kurultayı olarak kabul edilir.
Kurtuluş Savaşının ve devamında kazanılan kuruluş savaşının her anında Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarının özverisi, kararlılığı, içinde yaşadıkları dönemin ruhunu kavramış olmaları, içinden çıktıkları millete duydukları inançları ve dehaları vardı.
Bu büyük Cumhuriyet Devrimi’nin demokrasi tacı giymesi için Meclis’in çok partili olması, iktidarın karşısında onu denetleyen muhalefet partilerinin de bulunması gerekiyordu.
Cumhuriyet devriminden hemen bir kuşak sonra ikinci devrimi de Cumhuriyet Halk Partisi gerçekleştirdi. Türkiye, 20. Yüzyılın ikinci yarısına çok partili sistemle girdi, dünya devletler ailesinin saygın bir üyesi olarak yerini aldı. O dönemdeki Genel Başkanımız İsmet İnönü iktidarı devretmeyi bir yenilgi olarak değil, çok partili sisteme başarılı bir geçiş olarak değerlendirdi.
Parlamentoda birden fazla partinin olması çok partili sisteme geçiş için başlangıç olabilir ama yeterli değildir. Düşünce yelpazesinin de geniş olması gerekir. Cumhuriyet Halk Partisi, dünyada yükselen siyasi dalgalardan da beslenerek, kendi köklerinden yeni değerler üretti. Sosyal devlet kavramını, ortanın solu hareketinin motor gücü olarak siyaset diline soktu. Bu kavram zamanla tüm partilerin benimsediği bir devlet ilkesi haline geldi. Böylece mimarlığını o dönemdeki Genel Başkanımız Bülent Ecevit’in yaptığı üçüncü büyük devrim Türkiye’ye mal oldu.
Cumhuriyet Halk Partisi 20. Yüzyıl boyunca demokrasinin dışına çıkan her adımın karşısında oldu. İktidarda olsun muhalefette olsun varlığını cumhuriyet değerlerinin korunmasına, geliştirilmesine ve bugüne taşınmasına adadı.
Böylesine uzun bir tarih hakkında elbette farklı görüşler de olur. Cumhuriyet Halk Partisi’nin büyüklüğü bu farklı görüşlere de saygıyı gerektirir.
Hem iktidar gücünü, devletin tüm bilgilerine ulaşma olanağını elinde bulundurup hem de Türkiye’nin tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi ile bağlantılı karanlık noktalar olduğunu iddia edenlere “hodri meydan” diyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihinde, örtülmesini isteyeceği, açığa çıkmasından endişe edeceği hiçbir olay yoktur.
Cumhuriyetin birinci yüzyılında demokrasi adına hangi değerler üretilmişse, altındaki imza Cumhuriyet Halk Partisi’nindir.
GELECEĞE YOLCULUK
Türkiye 3-5 seçimlik ülke değildir.
Belli dönemlerde seçim sonuçlarından kaynaklanan gelecek kaygılarını yenecek birikime, dirence ve ufka sahiptir.
Türkiye’nin, Cumhuriyet Halk Partisi var.
20. yüzyılda gerçekleştirilen üç büyük devrimin ardından şimdi sırada Cumhuriyeti İkinci Yüzyıla hazırlama devrimi var. Türkiye’nin dördüncü büyük devrime ihtiyacı var: Demokrasi ve özgürlükler devrimine…
Ekonomiden hukuka, toplumsal barıştan diplomasiye kadar yaşadığımız bütün sorunların kökeninde demokrasi ve özgürlüklerdeki eksiklerimiz vardır.
***
İbn-i Haldun’un ve Napolyon’un şu sözü dünyanın her köşesi için geçerlidir:
Coğrafya ülkelerin kaderini belirler.
Ancak bu sözün altına şunu da eklemek gerekir:
Ülkeler de coğrafyalarının kaderini etkiler. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş günlerinden itibaren coğrafya-sının kaderini etkiledi.
Bugün de hem içimizde hem çevremizde çözüm bekleyen pek çok sorun var. Cumhuriyet Halk Partisi bu sorunlara, içinde fırsatları da barındıran yoğun çalışma ve sorumluluk alanları gözüyle bakmalı. Bunun için öncelikle çağın değiştiğini, soğuk savaşın bittiğini, çevremizdeki coğrafyanın da bundan birinci derecede etkilendiğini görmek, buna göre çözümler üretmek gerekir.
Bunun için strateji üretmek, planlar yapmak gerekir.
Bir planınız yoksa başkalarının planının parçası olursunuz.
Başkalarının yaptığı plan da elbette bizim için değil, kendisi için olacaktır.
O plana teslim olduktan sonra başkalarına kızmanın, bütün kötülükleri onlarda aramanın da bir anlamı yoktur.
Türkiye’nin çizeceği ikinci yüzyıl ufku Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Karadeniz’den Asya’ya çevresindeki ülkeleri de olumlu yönde etkileyecektir.
Geleceğe böyle bakacağız.
Korkularımızla değil, hedeflerimizle konuşacağız.
Geçmişimizden güç alacağız, ama koşarken arkaya bakmayacağız.
Cumhuriyetin birinci yüzyılında demokrasi adına hangi değerler üretilmişse, altındaki imza Cumhuriyet Halk Partisi’nindir.
TÜRKİYE KÜRESELLEŞMESİ
Soğuk savaşın sona ermesinin ardından 1990’larla birlikte dünyanın gündemine şu kavram oturdu:
Küreselleşme.
Başta demokrasi olmak üzere tüm değerler küreselleşecekti.
Öyle olmadı. Geçen yüzyılın emperyalist ülkeleri iki kutuplu dünyanın sona ermesinin ardından kendilerini hemen yeni döneme uydurdu. Değerler, insanlar ve emek sınırları aşamadı ama sermayenin önündeki engeller kaldırıldı.
Teknolojinin baş döndüren bir hızla gelişimi küresel aktörlerin hırslarıyla birleşince gelir uçurumları da derinleşti. Bugün 7 milyar nüfuslu dünyamızda 1,5 milyar insan açlık sınırının altında yaşam savaşı veriyor. 1,5 milyar insanın da birinci sorunu şişmanlık. Dünyadaki bu uçurumdan biz de payımızı alıyoruz.
Bu tabloda Türkiye, komşularımızı da cenderesine alan kanlı krizlerin tümünden etkilenerek yönü belirsiz bir gemi gibi çalkalanmaktadır.
Türkiye ne yapmalı?
Öncelikle küresel aktörlerin hazırladığı, sonunu görmediği planların parçası olmamalı.
Dünyanın artık eski dünya olmadığını kabul ederek, değişen koşullara uygun, kendi çıkarına olabilecek adımlar atmalı. Geçmişte böylesi başlangıçlar yapıldıysa da arkası gelmedi.
Etrafımızdaki coğrafyada krizli alanlar artarken işbirliği olanakları da genişledi. Türkiye özellikle son 15 yılda, krizlere müdahil olup çözümün değil sorunun parçası haline geldi. İşbirliği alanlarını da ıskaladı.
Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle Orta Asya ve Balkanlar’da oluşan devletlerin çoğu tarih sahnesine çıkarken, Türkiye’yi referans ülke alacak kadar bize yakın idiler. Bu ülkelerle ilişkiler zamanla geliştirilip ileri götürülmedi, ne yazık ki dalgalanmaya bırakıldı.
Orta Asya ve Balkanlar’da Türkçe konuşan, Türk bayrağını kendi ülkesinin bayrağının yanına asan milyonlarca insan var. Bunun yanında Karadeniz’in etrafındaki ülkelerin 1992 yılında ilk zirveyi İstanbul’da yaparak kurdukları Karadeniz Ekonomik İşbirliği Asya ile Avrupa’nın en gerçekçi buluşmasıdır. Karadeniz’in etrafındaki halka dışında, bir halka daha yaratacak kadar güçlü bir çekim merkezi olabilir.
Türkiye, Orta Asya ve Karadeniz’deki gücünü arkasına alarak AB katında güçlü olabilir, Avrupa’daki gücünü arkasına alarak Asya’da güçlü olabilir.
Bu yeni fırsatlara öteden beri parçası olduğumuz Avrupa kurumları, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi işbirlikleri de eklendiğinde Türkiye’nin kendi stratejik planlarını yaparak kendi küreselleşmesini yaratması için çok geniş olanaklara sahip olduğu ortaya çıkar.
Yeter ki, kendisini sığlaştırıp tek yöne kilitlemesin.
Yeter ki, ilişki kurarken karşılıklı çıkarı gözetsin, muhataplarında kuşku yaratmasın.
***
Türkiye dünyada nüfusuna oranla ülkesi dışında en çok yurttaşı bulunan ülkedir. Geleceğini Türkiye dışında aramış ve göç etmiş olanların nüfusu sekiz milyona ulaştı. Bunun beş milyonu Avrupa’da yaşıyor. Yurttaşlarımız dünyanın dört bir tarafına yayılırken ana yönün ne olduğunu da gösterdi.
Cumhuriyetin Birinci Yüzyılı, aynı zamanda mazlum milletler için bir model inşa etme yüzyılıydı. Türkiye’nin bağımsızlık ve kalkınma mücadelesi, arayış içindeki pek çok halkı olumlu etkiledi.
Bu başarı Cumhuriyeti’ndir, Cumhuriyet Halk Partisi’nindir.
Şimdi Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında, çağın gerçekleri ışığında pozitif küreselleşmenin nasıl başarılabileceğini gösterme zamanıdır.
***
Türkiye, diplomatik yoğunluk bakımından dünyanın altıncı ülkesidir.
Her kıtada ilişkisini derinleştirmek için bir nedeni var.
Yurtta barış dünyada barış ilkesi 20. Yüzyılda olduğundan daha günceldir.
Şimdi savaşı değil barışı küreselleştirmenin zamanıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin bunu gerçekleştirmek için atacağı ilk adım barışın küreselleşebileceğine, Türkiye’nin bu konuda önderlik yapabileceğine kendisinin inanması ve bir hedef olarak önüne koymasıdır.
BARIŞ EKONOMİSİ
Dünyayla bağlarını kendi planları ışığında küresel gerçekler üzerine oturtacak Türkiye’nin iyi bir komşular politikası oluşturması şarttır.
Mevcut iktidar komşularla ilişkilerin nasıl sürdürülmemesi gerektiğini gösterdi!
Ne yapılmalı?
Dünyanın hemen bütün ülkelerinin dış ticaretinin önemli bir bölümü komşularıyladır.
Bu oran yüzde 50’lere kadar çıkar.
Şu anda Türkiye’nin komşularıyla ticareti ise yüzde 10’lar düzeyine indi.
Bu, komşular politikası bağlamında stratejik sığlığın, iflasın fotoğrafıdır.
Neredeyse tüm komşularımızla sorunlarımız var.
***
Küresel aktörlerin bölgemizde var olmak için uyguladıkları politika şudur:
Ülkeler birbiriyle küs olsun, aralarındaki ilişkiyi dışarıdan yönlendirerek kendileri kursun!
Türkiye bu oyunun tam ortasında yer alıyor.
Bu oyun öteden beri değişmedi. Atatürk bu oyunu bozan bir antiemperyalistti. Kurtuluş Savaşı’nda karşı karşıya geldiği Yunanistan yönetimiyle bir kuşak geçmeden barış yapmış, Balkan Paktı’nı kurmuştu. Yönünü batıya dönmekle yetinmemiş doğuda da Afganistan, İran ve Irak’la barış temelinde Sadabad Paktı’nı kurmuştu.
Temelini Atatürk’ün attığı dış politika sayesinde Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana çevremizdeki ülkelerin sınırları veya rejimleri en az bir kez değişirken Türkiye bütün krizleri atlatabildi.
***
Türkiye, değişen çağ ile birlikte dünya ile komşu denebilecek bir konumdadır. Doğusundaki ülkelerle batısındaki ülkeler arasında kuşaklar boyu fark var.
Değerlerin bu kadar çeşitlilik gösterdiği bir coğrafyada oyun kurmayı sağlayacak başlıca araç ekonomidir.
Ekonomiyi politikadan ayırmak olanaksızdır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının bir başka adı paylaşım savaşı idi. Bugün de gelişimini savaş ekonomisine bağlamış pek çok ülke var.
Türkiye barış ekonomisini hedeflemelidir.
Birbirimize duyduğumuz şüphe yüzünden satın aldığımız silahlara harcanan para karşılıklı yatırımlara ayrılsa, bölgesel bir yükseliş yaşanabilir. Coğrafyanın kaderi değişir.
Suriye’de mayınlar temizlendi, şimdi yüksek duvarlar örülüyor. Biri ötekinden beter. Bunun yerine GAP’ın sulama kanalları Suriye tarafına da yürüse, kan yerine su aksa…
Yunanistan’la Ege’yi ortak turizm alanı ilan etsek…
3 milyon nüfuslu Ermenistan’dan 100 bin kişi kaçak işçi olarak Türkiye’ye geliyorsa, bu ilişkiyi başka bir zemine oturtsak…
Barış, akıllı insanların işidir.
Bizimki gibi coğrafyalarda savaş, barıştan daha kolaydır.
Bütün bu gerçekleri dikkate alarak, barış sözcüğünü sadece siyasette, diplomaside değil, ekonomide de kullanmalıyız.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu hedefi, kurumlarıyla birlikte biz gerçekleştirmeliyiz.
KÜRT SORUNU BAŞ BAŞA ÇÖZÜLÜR
Türkiye’nin kendi içindeki sorunlarını çözmeden çevresiyle barış ekonomisini uygulamayı başarması olanaksızdır.
Kürt sorunu Türkiye’nin iç işi olduğu kadar çevresiyle kuracağı bağların da düğüm noktasıdır.
Cumhuriyeti hep birlikte kurduk, hep birlikte ikinci yüzyıla taşıyacağız. Verilen emek, ödenen bedel ortaktır. Övünç ve sevinç de ortak olacaktır.
***
Bu toprakların sadece son 250 yılına baktığımızda bile Kafkaslardan Balkanlara kadar çok geniş bir coğrafyadan altı milyondan fazla insanın Anadolu’ya göçüp yurt edindiğini görürüz.
Birinci Dünya Savaşı sürecinde ise Anadolu insanı bir yandan savaşın acılarıyla kıyılırken bir yandan da göçlerle savruldu. Anadolu’ya göç acısına Anadolu’dan göç acısı karıştı.
1912-1922 arasındaki 10 yıllık dilimde Anadolu’nun nüfusu 17,5 milyondan 12 milyona düştü. Birinci Dünya Savaşı’na katılan ülkelerin nüfus kaybı ortalama yüzde 2’dir. Anadolu’nun kaybı yüzde 30’dur.
Kurtuluş Savaşı bu koşulların ardından verildi.
***
Cumhuriyetin birinci yüzyılında bir devlet kurmanın övüncünü, kalkınma hamlelerinin sevincini, demokrasinin kesintiye uğradığı zamanların acısını, her türden terörün sancısını hep birlikte yaşadık.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına bütün bunların harmanında, sorunlarımızı baş başa çözebileceğimize inanarak girmeliyiz.
Birlikte yaşama kültürümüz her şeye karşın güçlüdür.
Buna verilebilecek sayısız örnek var. Sadece birini paylaşmak bile yeterli olur. 15 milyon aileden 1,5 milyonunda eşler farklı etnik kökenlere sahip. Bu noktada sormak gerekir; aile çatısı altında bir araya gelebiliyoruz da devlet çatısı altında mı bir araya gelemeyeceğiz?
Aile olup devlet olamıyorsak, bunda bir terslik var.
Düğümleri çözecek güç, düğünlerle kurduğumuz aile bağlarındadır.
Çağımızda bir insanın dört temel hakkı vardır. Yaşama hakkı, barınma hakkı, eğitim-sağlık hakkı, kültürel hakları.
Bu haklardan hepimiz aynı fırsat eşitliği içinde yararlanacağız.
Cumhuriyet Halk Partisi, dört temel hakkın eksiksiz, “ama” sız tüm yurttaşlara verilmesini varlık nedeni saymalı.
Bu hakların paylaşımı için başkalarının bizi buluşturmasına ihtiyacımız yok.
İKTİSADİ DEMOKRASİ
Demokrasi bilinci aileden başlar, parlamentoya kadar uzanır.
Yaşamın her alanında daha iyiye ulaşmanın, daha insanca yaşamanın ana fikri demokrasidir.
Her alanda istediğimiz demokrasi iktisatta olmayacak mı?
İnsani değerleri sermayenin diktatörlüğü mü yönetecek?
İnsan aklı buna evet diyemez.
***
Hakça paylaşım için önce elde paylaşılacak bir şeyin olması gerekir.
21. Yüzyılda artık yoksulluğu paylaşmaya razı olamayız.
Sanayi devrimi, dördüncü evreye giriyor. İlk sanayi devrimindeki su-buhar gücünü elektrik izledi, onun ardından elektronik-dijital çağ geldi. Şimdi bu da aşılacak; dördüncü evrede akıllı makineler insanların yaşamına girecek.
Tarımsal üretimin gücü tohum-toprak dengesini altüst edecek boyuta ulaştı.
Bu gelişim hızının önüne set çekilemez, çekilmemelidir.
Bütün sorun bu hıza demokrasinin de yetişmesi ve refah paylaşımının uçurumlar yaratmamasıdır.
Üretme gücünü katlamak, devrimdir.
Bu gücün meyvelerini en geniş kesimlerle paylaşmak daha büyük bir devrimdir.
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, emek en yüce değerdir. Teknolojiyi geliştirmek de, bilgi hazinesini kullanmak da öncelikle emek ister, alın teri ister, beyin teri ister. Bu gelişimin işsizliği de çözmesi gerekir.
Türkiye “4 T 1 K” diye özetleyebileceğimiz büyük bir potansiyele sahiptir; Tarım, Teknoloji, Ticaret, Turizm, Kültür…
Tarımda çağı yakalamak bir yana tarım alanlarını üretime katma sorunu bile çözülemedi. Oysa Türkiye toprakları, nüfusunun 5 katı insanı doyuracak üretim gücüne sahiptir.
Doğrular değişmez. Su, geçen yüzyılda 100 derecede kaynıyordu da şimdi 70 derecede mi kaynıyor? Hayır. Topraksız çiftçilerin tarıma katılmasını, üretim gücünün artmasını hedefleyen bir tarım reformu, bugün de dünkü kadar günceldir.
Teknolojide, beyin gücümüz üretime yansımıyor. Beyin gücü, beyin göçüne dönüştü.
Ticarette, coğrafi konumu ve limanlarıyla merkez ülke olma olanakları kullanılamıyor.
Turizm deyince akla sadece deniz gelmemeli. Buna kültürü katmak büyük bir çarpan etkisi yaratır. Arkeolojik alanları tüm Yunanistan’ın yüzölçümünden daha fazla olan Türkiye, kültürel zenginliğini çağa sunamıyor.
Bu alanların tümünde devrimci bir atılıma gereksinim var.
Kaynaklar, kullanmak içindir. Başınız ağrırken elinizdeki hapı ileride lazım olur diye saklamanın akılcı bir yanı yok.
Kullanmak, tüketmek değildir. Çevreyi çocuklarımızdan ödünç aldığımızı unutmadan bilimin ışığında kaynakları kullanmak çağın gereğidir.
Cumhuriyet kurulurken şeker fabrikalarından basma fabrikalarına kadar dönemin ufku içinde her alanda üretim hedeflendi. Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına girerken üretimin önemini unutmuş görünüyoruz. Üretimi, üreteni yeniden baş tacı yapacağımız bir çağ açmalıyız.
Cumhuriyet Halk Partisi, kendi tarihinin dördüncü büyük devrimini hedeflerken iktisadi demokrasiyi de ikinci yüzyılın mihenk taşı yapacaktır.
Gökte yıldızları görünce oraya ulaşmak isteyen insan, gözünün önündeki nimetlerinden pay almak isteyecektir.
Cumhuriyet Halk Partisi, üretimin önündeki engellerin kaldırılmasını, paylaşımdaki dengesizliklerin giderilmesini sağlayacak bir iktisadi demokrasi devriminin müjdesini vermelidir.
Sol, insanın mutluluğudur.
Sol, içinde bulunduğumuz çağda, yoksulluğu değil varsıllığı, refahı paylaşmayı hedef edinir.
Nasıl insan yüreği solda atarsa, insanın insan olma bilinci de sol düşüncenin öncülüğünde yükselir, gelişir.
CUMHURİYET GENÇTİR, GENÇLERİNDİR
Siyasetin evrensel kuralıdır; gençleri ve kadınları arkasına almayan hiçbir hareket başarılı olamaz.
Teknolojinin gelişmesi, eğitim olanaklarının genişlemesi ile birlikte gençlerin hayata ortak olma yaşı da giderek küçülüyor.
Nesiller arasında fark hep oldu. Fakat içinde yaşadığımız dönem çok daha farklı. Üç yaşındaki bir çocuğun yerdeki karıncayı görünce bilgisayar ekranı üzerindeymiş gibi parmaklarıyla büyütme işareti yaptığı bir çağda yaşıyoruz.
Gençlere artık, “gelecekte ne olmak istiyorsun” diye sormayacağız. Şunu soracağız:
Bugün ne yapmak istiyorsun?
Gençlik sadece geleceğimiz değil, aynı zamanda bugünümüzdür.
Genç nüfusuyla övünen Türkiye, onların umutlarını söndürerek ruhen yaşlanmalarına neden oluyor. Buna karşın hala yüreği yurt sevgisiyle dolu, tüm sorumluluklarını yerine getirmeye hazır büyük bir gençlik var.
Gezi bunun başlıca kanıtıdır.
Gençliğe vereceğimiz en önemli değer, eğitimdir.
Türkiye’nin yaşadığı en büyük erozyon da bu alandadır. Kız çocuklarının okullaşma sorununun sürmesi utanç vericidir.
Eğitime sadece sektör gözüyle bakılması, içeriğini köreltti.
Eğitim hakkından fırsat eşitliği çerçevesinde herkesin yararlanması cumhuriyetin başlıca ilkesiydi. Köy Enstitülerinin Kırklareli Kepirtepe’den Kars Cilavuz’a, Trabzon Beşikdüzü’nden Isparta Gönen’e kadar Türkiye’nin bütün bölgelerine eşit yayılmasında amaç buydu.
İyi öğrenciliğin ve çalışma yaşamıyla tanışmanın yanı sıra siyasetin de içinde olmak gençlerin hakkıdır.
Gençler kendi geleceklerini belirleyecek siyasi kararlara katılma hakkına sahip olmalılar.
Gençler siyasi partilerde sadece afiş-pankart asma sırasında akla gelmemeliler.
Gençlerin sadece beden gücü yok, beyin gücü de var.
Cumhuriyetin İkinci Yüzyılını, cumhuriyetin yetiştirdiği gençler kuracak.
BEŞİK SALLAYAN KADIN DÜNYAYI SALLAR
Doğadaki kadın-erkek oranının siyasete de yansıdığı gün Türkiye dengesini bulmuş olacak.
Kadınların siyasette başarılı olması için neredeyse “erkek gibi” olması bekleniyor. Başarılı bir kadın siyasetçi için toplumda “helal olsun, erkek çıktı” deniyor. Kadınları erkekleştirmeye değil, siyasete kadın eli değmesine ihtiyacımız var.
Türkiye’de kadınlara seçme-seçilme hakkının pek çok Avrupa ülkesinden daha önce verilmiş olması elbette cumhuriyetimiz için gurur kaynağıdır. Ancak son yıllarda kadınların özellikle kıyafetleri gündeme gelince ön sıralarda görünmesi, başlangıcın üzerine fazla bir şey konamadığını gösteriyor.
Kadınlar siyasetin malzemesi değil, siyasetin yapıcısı olmalıdır.
Beşik sallayan kadın dünyayı da sallar.
Kadınlar siyaset alanında sadece seçim çalışmalarına katılmakla yetinmemeli, aynı zamanda sorumluluk da almalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetim katlarında kadınların sayısının cinsiyet kotası yoluyla artırılması başlangıç olarak olumluydu. Öteki partilere de örnek olmuştu. Artık bu yöntemin gereksiz olacağı, kadınların nüfus dengesiyle paralel temsil edildiği bir Cumhuriyet Halk Partisi istiyoruz.
DEVRİM CHP'DEN BAŞLAMALI
Bugün cumhuriyetin temel değerlerine inananlar, Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verenler umut yorgunudur.
Son yıllardaki her seçimden önce oluşan beklenti yüksekliği, seçim sonrasında o yükseklikten düşüşün acısına dönüştü.
Beklenti Cumhuriyet Halk Partisi’nden olunca, acının adresi de oraya yöneldi.
1 Kasım 2015 seçimlerinde Meclis’e giren dört parti oyların yüzde 98’ini aldı, siyasi yelpaze dört renge indi.
Siyasette ikinci, üçüncü lig eridi.
Bu nedenle iktidar karşısındaki en büyük güç olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin de sorumluluğu arttı.
***
Son 4 seçimde alınan yüzde 25’lik sonuç önemli bir oy oranıdır.
1990’lı yıllarda Bülent Ecevit yüzde 22’yle, Mesut Yılmaz yüzde 24’le, Necmettin Erbakan yüzde 25’le hükümet kurdu, başbakan oldu.
Ancak siyasi yelpazenin bu kadar daraldığı şartlarda yüzde 25’i yeterli göremeyiz.
Karşımızda çekirdek tabanı yüzde 8’lerde olan, ancak sandıktan yüzde 49,5 oy çıkaran bir parti var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin çekirdek tabanının yüzde 15 olduğu genel kabul gören bir gerçektir.
İktidar olmak çok daha fazlasını gerektiriyorsa, Cumhuriyet Halk Partisi’nin de o düzeyleri hedeflemesi gerekir.
Eğer “Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında iktidar olmalıyız, İkinci Yüzyılın yönünü Cumhuriyet Halk Partisi belirlemeli” deniyorsa, bu noktaya kadar paylaştığımız ikinci yüzyıl devrimi benimseniyorsa, işe Cumhuriyet Halk Partisi’nden başlamak gerekir.
Ufku yüz yıla varan bu hedef üç ayak üstüne oturtulmalıdır:
Yeni bir yön…
Yeni bir yöntem…
Yeni bir yönetim…
Yön; cumhuriyetin ikinci yüzyılına giderken iktidar hedefine kilitlenmek, bunu besleyecek yeni söylemler geliştirmektir.
Yöntem; sadece bir kişinin ya da grubun değil, tüm Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarının işe koyulmasını sağlamak, çağın bütün olanaklarını kullanmak, her alanda halkın içinde olmaktır.
Yönetim; yön ve yöntemi tam bir lokomotif gücüyle harekete geçirecek yeni bir kadrodur.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel birikimi böyle bir gelecek hazırlamaya elverişlidir.
Cumhuriyet Halk Partisi geçmişte de 1950’lerden 1970’lere tarihin zor dönemeçlerinde kendisini yenileyerek siyasal yaşamını sürdürdü.
Doğada, en büyük ve en güçlü olan değil, değişime en iyi ayak uyduran hayatta kalır.
Siyasette de böyledir.
Cumhuriyet Halk Partisi’ni kimsenin yok edemeyeceği açık. Alacakaranlık aşıldı. Şimdi değişime ayak uydurmanın, yenilenmenin şafağındayız.
Başarıya olan inanç ve umut, şafak sonrasını müjdeleyecektir.
***
Derin bir sessizliğe gömülen toplum, Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir kutup yıldızı gibi yönlendirici olmasını bekliyor.
Derin sessizliğin arkasında, sandığa yeni bir yönetim belirleme heyecanıyla değil, “beterin beteri var” korkusuyla gidilmesi yatıyor.
Derin sessizliğin arkasında, despotça kullanılan iktidar gücünün “memleketi yönetecek başka biri yok” körlüğü yaratmış olması yatıyor.
Derin sessizliğin arkasında, hukukun bir adalet dağıtma aracı değil, muhalefeti yok etme silahı haline getirilmiş olması yatıyor.
Toplumdaki sessizlik, bombaların-silahların sesinden daha tehlikelidir.
Bombalar-silahlar hedef seçilenleri öldürür, toplumu korkuya sürükler. Sessizlik ise tüm toplumun ruhunu boğar.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin böyle bir ortamda öncelikli görevi ve sorumluluğu şunlar olmalı:
Ana muhalefet olarak topluma güven vermeli, iktidarı denetleme gücünü en etkili şekilde kullanmalıyız.
“Devleti sokakta bulmadık” sözünü bugünkü gerçekler ışığında değiştirmeli, devleti sokakta bulmalıyız. Devleti sokakta bulmak, hukuk zemininden çıkmadan sokağa çıkmaktır. Devletin devlet olmasını sağlamak için halkın gücünü örgütlemektir.
2019 seçimlerine şimdiden hazırlanmalıyız. Eğer ciddi bir yenilenme olmaksızın 2019 seçimlerine gidilirse elde edilecek sonuç, son dört seçimde elde edilenden farklı olmayacak. Bilim, “aynı şeyleri yaparak farklı sonuç elde edemezsiniz” der.
Tüm örgütlenme yapımızı yenilemeli, üye kayıtlarını güncellemeli, iç seçimlerimizi yenilenen üyelerle yapmalıyız.
Örgütlenme deyince sadece kendi örgüt yapımızı anlamamalıyız. Toplumun örgütlü olduğu her yerde olmalıyız. Örgütlerde örgütlenmeliyiz. Parti örgütü Cumhuriyet Halk Partisi örgütlenmesinin sadece çekirdeğini oluşturmalıdır.
Yıllardır milletvekili çıkaramadığımız illerde adaylarımızı seçim takviminden çok önce belirlemeliyiz. O adaylar fiilen milletvekili gibi çalışıp halka güven vermelidir.
İktidarın her şeyi bozduktan sonra bunları değiştireceğim dayatmaları karşısında “değiştirtmem” siyasetini bırakmalıyız. İktidarın bozduğu kurumların korunacak bir yanı kalmadı.
Devlet yapısının da yeniden düzenlenmesini, Cumhuriyetin İkinci Yüzyılının gereksinimlerine yanıt verecek bir yapıya kavuşturulmasını istemeliyiz.
Küçümsenmeyecek bir yerel yönetim gücümüz var. Her biri kendi olanakları ölçüsünde halka ulaşma yöntemleri geliştirmiştir. Bunları koordine ederek “genel iktidara gelince ülkeyi böyle yöneteceğiz” diyeceğimiz modeller oluşturmalıyız.
Kurultaylarımızı ne olursa olsun, olağan yapma geleneğini yerleştirmeliyiz. Ocak 2016 olağan kurultayının ardından 2018’de yine olağan kurultayımızı toplayacağımız ilan edildiğinde, olağanüstü yollar arayışı da ikinci plana düşecektir.
***
En uzun yolculuklar, küçük bir adımla başlar.
Bir insanın attığı adım, tüm insanlar için büyük bir adım olabilir.
Şartlar ne olursa olsun, daha iyiyi hedeflemek, umut etmek insanlık onurunun gereğidir.
Umut, aklın ürünüdür.
İnsan, aklını kullanamadığı zaman umudunu yitirir.
Umut her zaman gerçeklerden daha büyüktür.
Umutsuzluk, yalnızlıktan doğar. Milyonların yalnızlık duygusuna son vereceğiz.
Bu çağrının amacı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına yön vermesi için başlatacağı büyük yürüyüşün ilk adımını atmaktır.
Yürüyüş başlamıştır...
Mustafa Ali BALBAY
Manifestoyu indirmek için Tıklayınız.
İKİNCİ YÜZYILA ÇAĞRI
Tarihin önemli dönemeçlerinden birindeyiz. Cumhuriyetimizin 100. Yılına yaklaşıyoruz.
2023’te Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı başlayacak.
Cumhuriyetin İlk Yüzyılı Cumhuriyet Halk Partisi’nin verdiği yönde şekillenmişti. İkinci yüzyıla kim yön verecek?
Cevap sır değil: 2019 seçimlerini kim kazanırsa, İkinci Yüzyılın anahtarı onun elinde olacak.
Cumhuriyet değerleriyle sorunu olmayan, toplumla barışık bir siyasi parti iktidarda olsa gündemdeki tek tartışma şu olurdu:
Yüzüncü yıl kutlaması hangi iktidarla yapılacak?
Ancak hepimiz biliyoruz ki Cumhuriyeti bir reklam arası, tarihte kapanması gereken bir parantez olarak görenler iktidarda. Bu yüzden 2023 denince akla gelen soru şöyle:
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir yönetim biçimi egemen olacak?
Aslında bir sorudan değil, büyük bir kaygıdan söz ediyoruz.
İşte buna karşı Cumhuriyet Halk Partisi’nin, cumhuriyet değerlerini çağın gerekleriyle buluşturup ilerlemeyi hedefleyenlerin yapması gereken, “rejimi değiştirtmeyeceğiz” söyleminden çok ikinci yüzyılın sahibi olmayı istemektir.
Bunu başarabiliriz.
Hayatın her alanında yaşanan değişiklikleri kucaklayan, yön veren yeni söylemlerle Cumhuriyetin İkinci Yüzyılının rotasını biz çizmeliyiz.
Bunun için başlangıç; 2019’da kazanabileceğimize inanmaktır. Devamı da, 2019’da kazanmak için çalışmaktır.
İnanacağız, çalışacağız ve başaracağız.
Bu Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılının kapısını açmak için son çağrıdır.
BİRİNCİ YÜZYILDA BAŞARDIKLARIMIZ
İnsan için hafıza neyse, toplumlar ve devletler için de tarih odur.
Tarih, arkanızdaki bir ışığın önünüzü aydınlatması gibidir.
Onu yok sayarsanız, gerekli dersleri çıkaramazsanız geleceğinizi de kuramazsınız.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihidir.
4-11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin birinci kurultayı olarak kabul edilir.
Kurtuluş Savaşının ve devamında kazanılan kuruluş savaşının her anında Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarının özverisi, kararlılığı, içinde yaşadıkları dönemin ruhunu kavramış olmaları, içinden çıktıkları millete duydukları inançları ve dehaları vardı.
Bu büyük Cumhuriyet Devrimi’nin demokrasi tacı giymesi için Meclis’in çok partili olması, iktidarın karşısında onu denetleyen muhalefet partilerinin de bulunması gerekiyordu.
Cumhuriyet devriminden hemen bir kuşak sonra ikinci devrimi de Cumhuriyet Halk Partisi gerçekleştirdi. Türkiye, 20. Yüzyılın ikinci yarısına çok partili sistemle girdi, dünya devletler ailesinin saygın bir üyesi olarak yerini aldı. O dönemdeki Genel Başkanımız İsmet İnönü iktidarı devretmeyi bir yenilgi olarak değil, çok partili sisteme başarılı bir geçiş olarak değerlendirdi.
Parlamentoda birden fazla partinin olması çok partili sisteme geçiş için başlangıç olabilir ama yeterli değildir. Düşünce yelpazesinin de geniş olması gerekir. Cumhuriyet Halk Partisi, dünyada yükselen siyasi dalgalardan da beslenerek, kendi köklerinden yeni değerler üretti. Sosyal devlet kavramını, ortanın solu hareketinin motor gücü olarak siyaset diline soktu. Bu kavram zamanla tüm partilerin benimsediği bir devlet ilkesi haline geldi. Böylece mimarlığını o dönemdeki Genel Başkanımız Bülent Ecevit’in yaptığı üçüncü büyük devrim Türkiye’ye mal oldu.
Cumhuriyet Halk Partisi 20. Yüzyıl boyunca demokrasinin dışına çıkan her adımın karşısında oldu. İktidarda olsun muhalefette olsun varlığını cumhuriyet değerlerinin korunmasına, geliştirilmesine ve bugüne taşınmasına adadı.
Böylesine uzun bir tarih hakkında elbette farklı görüşler de olur. Cumhuriyet Halk Partisi’nin büyüklüğü bu farklı görüşlere de saygıyı gerektirir.
Hem iktidar gücünü, devletin tüm bilgilerine ulaşma olanağını elinde bulundurup hem de Türkiye’nin tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi ile bağlantılı karanlık noktalar olduğunu iddia edenlere “hodri meydan” diyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihinde, örtülmesini isteyeceği, açığa çıkmasından endişe edeceği hiçbir olay yoktur.
Cumhuriyetin birinci yüzyılında demokrasi adına hangi değerler üretilmişse, altındaki imza Cumhuriyet Halk Partisi’nindir.
GELECEĞE YOLCULUK
Türkiye 3-5 seçimlik ülke değildir.
Belli dönemlerde seçim sonuçlarından kaynaklanan gelecek kaygılarını yenecek birikime, dirence ve ufka sahiptir.
Türkiye’nin, Cumhuriyet Halk Partisi var.
20. yüzyılda gerçekleştirilen üç büyük devrimin ardından şimdi sırada Cumhuriyeti İkinci Yüzyıla hazırlama devrimi var. Türkiye’nin dördüncü büyük devrime ihtiyacı var: Demokrasi ve özgürlükler devrimine…
Ekonomiden hukuka, toplumsal barıştan diplomasiye kadar yaşadığımız bütün sorunların kökeninde demokrasi ve özgürlüklerdeki eksiklerimiz vardır.
***
İbn-i Haldun’un ve Napolyon’un şu sözü dünyanın her köşesi için geçerlidir:
Coğrafya ülkelerin kaderini belirler.
Ancak bu sözün altına şunu da eklemek gerekir:
Ülkeler de coğrafyalarının kaderini etkiler. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş günlerinden itibaren coğrafya-sının kaderini etkiledi.
Bugün de hem içimizde hem çevremizde çözüm bekleyen pek çok sorun var. Cumhuriyet Halk Partisi bu sorunlara, içinde fırsatları da barındıran yoğun çalışma ve sorumluluk alanları gözüyle bakmalı. Bunun için öncelikle çağın değiştiğini, soğuk savaşın bittiğini, çevremizdeki coğrafyanın da bundan birinci derecede etkilendiğini görmek, buna göre çözümler üretmek gerekir.
Bunun için strateji üretmek, planlar yapmak gerekir.
Bir planınız yoksa başkalarının planının parçası olursunuz.
Başkalarının yaptığı plan da elbette bizim için değil, kendisi için olacaktır.
O plana teslim olduktan sonra başkalarına kızmanın, bütün kötülükleri onlarda aramanın da bir anlamı yoktur.
Türkiye’nin çizeceği ikinci yüzyıl ufku Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Karadeniz’den Asya’ya çevresindeki ülkeleri de olumlu yönde etkileyecektir.
Geleceğe böyle bakacağız.
Korkularımızla değil, hedeflerimizle konuşacağız.
Geçmişimizden güç alacağız, ama koşarken arkaya bakmayacağız.
Cumhuriyetin birinci yüzyılında demokrasi adına hangi değerler üretilmişse, altındaki imza Cumhuriyet Halk Partisi’nindir.
TÜRKİYE KÜRESELLEŞMESİ
Soğuk savaşın sona ermesinin ardından 1990’larla birlikte dünyanın gündemine şu kavram oturdu:
Küreselleşme.
Başta demokrasi olmak üzere tüm değerler küreselleşecekti.
Öyle olmadı. Geçen yüzyılın emperyalist ülkeleri iki kutuplu dünyanın sona ermesinin ardından kendilerini hemen yeni döneme uydurdu. Değerler, insanlar ve emek sınırları aşamadı ama sermayenin önündeki engeller kaldırıldı.
Teknolojinin baş döndüren bir hızla gelişimi küresel aktörlerin hırslarıyla birleşince gelir uçurumları da derinleşti. Bugün 7 milyar nüfuslu dünyamızda 1,5 milyar insan açlık sınırının altında yaşam savaşı veriyor. 1,5 milyar insanın da birinci sorunu şişmanlık. Dünyadaki bu uçurumdan biz de payımızı alıyoruz.
Bu tabloda Türkiye, komşularımızı da cenderesine alan kanlı krizlerin tümünden etkilenerek yönü belirsiz bir gemi gibi çalkalanmaktadır.
Türkiye ne yapmalı?
Öncelikle küresel aktörlerin hazırladığı, sonunu görmediği planların parçası olmamalı.
Dünyanın artık eski dünya olmadığını kabul ederek, değişen koşullara uygun, kendi çıkarına olabilecek adımlar atmalı. Geçmişte böylesi başlangıçlar yapıldıysa da arkası gelmedi.
Etrafımızdaki coğrafyada krizli alanlar artarken işbirliği olanakları da genişledi. Türkiye özellikle son 15 yılda, krizlere müdahil olup çözümün değil sorunun parçası haline geldi. İşbirliği alanlarını da ıskaladı.
Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle Orta Asya ve Balkanlar’da oluşan devletlerin çoğu tarih sahnesine çıkarken, Türkiye’yi referans ülke alacak kadar bize yakın idiler. Bu ülkelerle ilişkiler zamanla geliştirilip ileri götürülmedi, ne yazık ki dalgalanmaya bırakıldı.
Orta Asya ve Balkanlar’da Türkçe konuşan, Türk bayrağını kendi ülkesinin bayrağının yanına asan milyonlarca insan var. Bunun yanında Karadeniz’in etrafındaki ülkelerin 1992 yılında ilk zirveyi İstanbul’da yaparak kurdukları Karadeniz Ekonomik İşbirliği Asya ile Avrupa’nın en gerçekçi buluşmasıdır. Karadeniz’in etrafındaki halka dışında, bir halka daha yaratacak kadar güçlü bir çekim merkezi olabilir.
Türkiye, Orta Asya ve Karadeniz’deki gücünü arkasına alarak AB katında güçlü olabilir, Avrupa’daki gücünü arkasına alarak Asya’da güçlü olabilir.
Bu yeni fırsatlara öteden beri parçası olduğumuz Avrupa kurumları, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi işbirlikleri de eklendiğinde Türkiye’nin kendi stratejik planlarını yaparak kendi küreselleşmesini yaratması için çok geniş olanaklara sahip olduğu ortaya çıkar.
Yeter ki, kendisini sığlaştırıp tek yöne kilitlemesin.
Yeter ki, ilişki kurarken karşılıklı çıkarı gözetsin, muhataplarında kuşku yaratmasın.
***
Türkiye dünyada nüfusuna oranla ülkesi dışında en çok yurttaşı bulunan ülkedir. Geleceğini Türkiye dışında aramış ve göç etmiş olanların nüfusu sekiz milyona ulaştı. Bunun beş milyonu Avrupa’da yaşıyor. Yurttaşlarımız dünyanın dört bir tarafına yayılırken ana yönün ne olduğunu da gösterdi.
Cumhuriyetin Birinci Yüzyılı, aynı zamanda mazlum milletler için bir model inşa etme yüzyılıydı. Türkiye’nin bağımsızlık ve kalkınma mücadelesi, arayış içindeki pek çok halkı olumlu etkiledi.
Bu başarı Cumhuriyeti’ndir, Cumhuriyet Halk Partisi’nindir.
Şimdi Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında, çağın gerçekleri ışığında pozitif küreselleşmenin nasıl başarılabileceğini gösterme zamanıdır.
***
Türkiye, diplomatik yoğunluk bakımından dünyanın altıncı ülkesidir.
Her kıtada ilişkisini derinleştirmek için bir nedeni var.
Yurtta barış dünyada barış ilkesi 20. Yüzyılda olduğundan daha günceldir.
Şimdi savaşı değil barışı küreselleştirmenin zamanıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin bunu gerçekleştirmek için atacağı ilk adım barışın küreselleşebileceğine, Türkiye’nin bu konuda önderlik yapabileceğine kendisinin inanması ve bir hedef olarak önüne koymasıdır.
BARIŞ EKONOMİSİ
Dünyayla bağlarını kendi planları ışığında küresel gerçekler üzerine oturtacak Türkiye’nin iyi bir komşular politikası oluşturması şarttır.
Mevcut iktidar komşularla ilişkilerin nasıl sürdürülmemesi gerektiğini gösterdi!
Ne yapılmalı?
Dünyanın hemen bütün ülkelerinin dış ticaretinin önemli bir bölümü komşularıyladır.
Bu oran yüzde 50’lere kadar çıkar.
Şu anda Türkiye’nin komşularıyla ticareti ise yüzde 10’lar düzeyine indi.
Bu, komşular politikası bağlamında stratejik sığlığın, iflasın fotoğrafıdır.
Neredeyse tüm komşularımızla sorunlarımız var.
***
Küresel aktörlerin bölgemizde var olmak için uyguladıkları politika şudur:
Ülkeler birbiriyle küs olsun, aralarındaki ilişkiyi dışarıdan yönlendirerek kendileri kursun!
Türkiye bu oyunun tam ortasında yer alıyor.
Bu oyun öteden beri değişmedi. Atatürk bu oyunu bozan bir antiemperyalistti. Kurtuluş Savaşı’nda karşı karşıya geldiği Yunanistan yönetimiyle bir kuşak geçmeden barış yapmış, Balkan Paktı’nı kurmuştu. Yönünü batıya dönmekle yetinmemiş doğuda da Afganistan, İran ve Irak’la barış temelinde Sadabad Paktı’nı kurmuştu.
Temelini Atatürk’ün attığı dış politika sayesinde Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana çevremizdeki ülkelerin sınırları veya rejimleri en az bir kez değişirken Türkiye bütün krizleri atlatabildi.
***
Türkiye, değişen çağ ile birlikte dünya ile komşu denebilecek bir konumdadır. Doğusundaki ülkelerle batısındaki ülkeler arasında kuşaklar boyu fark var.
Değerlerin bu kadar çeşitlilik gösterdiği bir coğrafyada oyun kurmayı sağlayacak başlıca araç ekonomidir.
Ekonomiyi politikadan ayırmak olanaksızdır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının bir başka adı paylaşım savaşı idi. Bugün de gelişimini savaş ekonomisine bağlamış pek çok ülke var.
Türkiye barış ekonomisini hedeflemelidir.
Birbirimize duyduğumuz şüphe yüzünden satın aldığımız silahlara harcanan para karşılıklı yatırımlara ayrılsa, bölgesel bir yükseliş yaşanabilir. Coğrafyanın kaderi değişir.
Suriye’de mayınlar temizlendi, şimdi yüksek duvarlar örülüyor. Biri ötekinden beter. Bunun yerine GAP’ın sulama kanalları Suriye tarafına da yürüse, kan yerine su aksa…
Yunanistan’la Ege’yi ortak turizm alanı ilan etsek…
3 milyon nüfuslu Ermenistan’dan 100 bin kişi kaçak işçi olarak Türkiye’ye geliyorsa, bu ilişkiyi başka bir zemine oturtsak…
Barış, akıllı insanların işidir.
Bizimki gibi coğrafyalarda savaş, barıştan daha kolaydır.
Bütün bu gerçekleri dikkate alarak, barış sözcüğünü sadece siyasette, diplomaside değil, ekonomide de kullanmalıyız.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu hedefi, kurumlarıyla birlikte biz gerçekleştirmeliyiz.
KÜRT SORUNU BAŞ BAŞA ÇÖZÜLÜR
Türkiye’nin kendi içindeki sorunlarını çözmeden çevresiyle barış ekonomisini uygulamayı başarması olanaksızdır.
Kürt sorunu Türkiye’nin iç işi olduğu kadar çevresiyle kuracağı bağların da düğüm noktasıdır.
Cumhuriyeti hep birlikte kurduk, hep birlikte ikinci yüzyıla taşıyacağız. Verilen emek, ödenen bedel ortaktır. Övünç ve sevinç de ortak olacaktır.
***
Bu toprakların sadece son 250 yılına baktığımızda bile Kafkaslardan Balkanlara kadar çok geniş bir coğrafyadan altı milyondan fazla insanın Anadolu’ya göçüp yurt edindiğini görürüz.
Birinci Dünya Savaşı sürecinde ise Anadolu insanı bir yandan savaşın acılarıyla kıyılırken bir yandan da göçlerle savruldu. Anadolu’ya göç acısına Anadolu’dan göç acısı karıştı.
1912-1922 arasındaki 10 yıllık dilimde Anadolu’nun nüfusu 17,5 milyondan 12 milyona düştü. Birinci Dünya Savaşı’na katılan ülkelerin nüfus kaybı ortalama yüzde 2’dir. Anadolu’nun kaybı yüzde 30’dur.
Kurtuluş Savaşı bu koşulların ardından verildi.
***
Cumhuriyetin birinci yüzyılında bir devlet kurmanın övüncünü, kalkınma hamlelerinin sevincini, demokrasinin kesintiye uğradığı zamanların acısını, her türden terörün sancısını hep birlikte yaşadık.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına bütün bunların harmanında, sorunlarımızı baş başa çözebileceğimize inanarak girmeliyiz.
Birlikte yaşama kültürümüz her şeye karşın güçlüdür.
Buna verilebilecek sayısız örnek var. Sadece birini paylaşmak bile yeterli olur. 15 milyon aileden 1,5 milyonunda eşler farklı etnik kökenlere sahip. Bu noktada sormak gerekir; aile çatısı altında bir araya gelebiliyoruz da devlet çatısı altında mı bir araya gelemeyeceğiz?
Aile olup devlet olamıyorsak, bunda bir terslik var.
Düğümleri çözecek güç, düğünlerle kurduğumuz aile bağlarındadır.
Çağımızda bir insanın dört temel hakkı vardır. Yaşama hakkı, barınma hakkı, eğitim-sağlık hakkı, kültürel hakları.
Bu haklardan hepimiz aynı fırsat eşitliği içinde yararlanacağız.
Cumhuriyet Halk Partisi, dört temel hakkın eksiksiz, “ama” sız tüm yurttaşlara verilmesini varlık nedeni saymalı.
Bu hakların paylaşımı için başkalarının bizi buluşturmasına ihtiyacımız yok.
İKTİSADİ DEMOKRASİ
Demokrasi bilinci aileden başlar, parlamentoya kadar uzanır.
Yaşamın her alanında daha iyiye ulaşmanın, daha insanca yaşamanın ana fikri demokrasidir.
Her alanda istediğimiz demokrasi iktisatta olmayacak mı?
İnsani değerleri sermayenin diktatörlüğü mü yönetecek?
İnsan aklı buna evet diyemez.
***
Hakça paylaşım için önce elde paylaşılacak bir şeyin olması gerekir.
21. Yüzyılda artık yoksulluğu paylaşmaya razı olamayız.
Sanayi devrimi, dördüncü evreye giriyor. İlk sanayi devrimindeki su-buhar gücünü elektrik izledi, onun ardından elektronik-dijital çağ geldi. Şimdi bu da aşılacak; dördüncü evrede akıllı makineler insanların yaşamına girecek.
Tarımsal üretimin gücü tohum-toprak dengesini altüst edecek boyuta ulaştı.
Bu gelişim hızının önüne set çekilemez, çekilmemelidir.
Bütün sorun bu hıza demokrasinin de yetişmesi ve refah paylaşımının uçurumlar yaratmamasıdır.
Üretme gücünü katlamak, devrimdir.
Bu gücün meyvelerini en geniş kesimlerle paylaşmak daha büyük bir devrimdir.
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, emek en yüce değerdir. Teknolojiyi geliştirmek de, bilgi hazinesini kullanmak da öncelikle emek ister, alın teri ister, beyin teri ister. Bu gelişimin işsizliği de çözmesi gerekir.
Türkiye “4 T 1 K” diye özetleyebileceğimiz büyük bir potansiyele sahiptir; Tarım, Teknoloji, Ticaret, Turizm, Kültür…
Tarımda çağı yakalamak bir yana tarım alanlarını üretime katma sorunu bile çözülemedi. Oysa Türkiye toprakları, nüfusunun 5 katı insanı doyuracak üretim gücüne sahiptir.
Doğrular değişmez. Su, geçen yüzyılda 100 derecede kaynıyordu da şimdi 70 derecede mi kaynıyor? Hayır. Topraksız çiftçilerin tarıma katılmasını, üretim gücünün artmasını hedefleyen bir tarım reformu, bugün de dünkü kadar günceldir.
Teknolojide, beyin gücümüz üretime yansımıyor. Beyin gücü, beyin göçüne dönüştü.
Ticarette, coğrafi konumu ve limanlarıyla merkez ülke olma olanakları kullanılamıyor.
Turizm deyince akla sadece deniz gelmemeli. Buna kültürü katmak büyük bir çarpan etkisi yaratır. Arkeolojik alanları tüm Yunanistan’ın yüzölçümünden daha fazla olan Türkiye, kültürel zenginliğini çağa sunamıyor.
Bu alanların tümünde devrimci bir atılıma gereksinim var.
Kaynaklar, kullanmak içindir. Başınız ağrırken elinizdeki hapı ileride lazım olur diye saklamanın akılcı bir yanı yok.
Kullanmak, tüketmek değildir. Çevreyi çocuklarımızdan ödünç aldığımızı unutmadan bilimin ışığında kaynakları kullanmak çağın gereğidir.
Cumhuriyet kurulurken şeker fabrikalarından basma fabrikalarına kadar dönemin ufku içinde her alanda üretim hedeflendi. Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına girerken üretimin önemini unutmuş görünüyoruz. Üretimi, üreteni yeniden baş tacı yapacağımız bir çağ açmalıyız.
Cumhuriyet Halk Partisi, kendi tarihinin dördüncü büyük devrimini hedeflerken iktisadi demokrasiyi de ikinci yüzyılın mihenk taşı yapacaktır.
Gökte yıldızları görünce oraya ulaşmak isteyen insan, gözünün önündeki nimetlerinden pay almak isteyecektir.
Cumhuriyet Halk Partisi, üretimin önündeki engellerin kaldırılmasını, paylaşımdaki dengesizliklerin giderilmesini sağlayacak bir iktisadi demokrasi devriminin müjdesini vermelidir.
Sol, insanın mutluluğudur.
Sol, içinde bulunduğumuz çağda, yoksulluğu değil varsıllığı, refahı paylaşmayı hedef edinir.
Nasıl insan yüreği solda atarsa, insanın insan olma bilinci de sol düşüncenin öncülüğünde yükselir, gelişir.
CUMHURİYET GENÇTİR, GENÇLERİNDİR
Siyasetin evrensel kuralıdır; gençleri ve kadınları arkasına almayan hiçbir hareket başarılı olamaz.
Teknolojinin gelişmesi, eğitim olanaklarının genişlemesi ile birlikte gençlerin hayata ortak olma yaşı da giderek küçülüyor.
Nesiller arasında fark hep oldu. Fakat içinde yaşadığımız dönem çok daha farklı. Üç yaşındaki bir çocuğun yerdeki karıncayı görünce bilgisayar ekranı üzerindeymiş gibi parmaklarıyla büyütme işareti yaptığı bir çağda yaşıyoruz.
Gençlere artık, “gelecekte ne olmak istiyorsun” diye sormayacağız. Şunu soracağız:
Bugün ne yapmak istiyorsun?
Gençlik sadece geleceğimiz değil, aynı zamanda bugünümüzdür.
Genç nüfusuyla övünen Türkiye, onların umutlarını söndürerek ruhen yaşlanmalarına neden oluyor. Buna karşın hala yüreği yurt sevgisiyle dolu, tüm sorumluluklarını yerine getirmeye hazır büyük bir gençlik var.
Gezi bunun başlıca kanıtıdır.
Gençliğe vereceğimiz en önemli değer, eğitimdir.
Türkiye’nin yaşadığı en büyük erozyon da bu alandadır. Kız çocuklarının okullaşma sorununun sürmesi utanç vericidir.
Eğitime sadece sektör gözüyle bakılması, içeriğini köreltti.
Eğitim hakkından fırsat eşitliği çerçevesinde herkesin yararlanması cumhuriyetin başlıca ilkesiydi. Köy Enstitülerinin Kırklareli Kepirtepe’den Kars Cilavuz’a, Trabzon Beşikdüzü’nden Isparta Gönen’e kadar Türkiye’nin bütün bölgelerine eşit yayılmasında amaç buydu.
İyi öğrenciliğin ve çalışma yaşamıyla tanışmanın yanı sıra siyasetin de içinde olmak gençlerin hakkıdır.
Gençler kendi geleceklerini belirleyecek siyasi kararlara katılma hakkına sahip olmalılar.
Gençler siyasi partilerde sadece afiş-pankart asma sırasında akla gelmemeliler.
Gençlerin sadece beden gücü yok, beyin gücü de var.
Cumhuriyetin İkinci Yüzyılını, cumhuriyetin yetiştirdiği gençler kuracak.
BEŞİK SALLAYAN KADIN DÜNYAYI SALLAR
Doğadaki kadın-erkek oranının siyasete de yansıdığı gün Türkiye dengesini bulmuş olacak.
Kadınların siyasette başarılı olması için neredeyse “erkek gibi” olması bekleniyor. Başarılı bir kadın siyasetçi için toplumda “helal olsun, erkek çıktı” deniyor. Kadınları erkekleştirmeye değil, siyasete kadın eli değmesine ihtiyacımız var.
Türkiye’de kadınlara seçme-seçilme hakkının pek çok Avrupa ülkesinden daha önce verilmiş olması elbette cumhuriyetimiz için gurur kaynağıdır. Ancak son yıllarda kadınların özellikle kıyafetleri gündeme gelince ön sıralarda görünmesi, başlangıcın üzerine fazla bir şey konamadığını gösteriyor.
Kadınlar siyasetin malzemesi değil, siyasetin yapıcısı olmalıdır.
Beşik sallayan kadın dünyayı da sallar.
Kadınlar siyaset alanında sadece seçim çalışmalarına katılmakla yetinmemeli, aynı zamanda sorumluluk da almalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetim katlarında kadınların sayısının cinsiyet kotası yoluyla artırılması başlangıç olarak olumluydu. Öteki partilere de örnek olmuştu. Artık bu yöntemin gereksiz olacağı, kadınların nüfus dengesiyle paralel temsil edildiği bir Cumhuriyet Halk Partisi istiyoruz.
DEVRİM CHP'DEN BAŞLAMALI
Bugün cumhuriyetin temel değerlerine inananlar, Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verenler umut yorgunudur.
Son yıllardaki her seçimden önce oluşan beklenti yüksekliği, seçim sonrasında o yükseklikten düşüşün acısına dönüştü.
Beklenti Cumhuriyet Halk Partisi’nden olunca, acının adresi de oraya yöneldi.
1 Kasım 2015 seçimlerinde Meclis’e giren dört parti oyların yüzde 98’ini aldı, siyasi yelpaze dört renge indi.
Siyasette ikinci, üçüncü lig eridi.
Bu nedenle iktidar karşısındaki en büyük güç olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin de sorumluluğu arttı.
***
Son 4 seçimde alınan yüzde 25’lik sonuç önemli bir oy oranıdır.
1990’lı yıllarda Bülent Ecevit yüzde 22’yle, Mesut Yılmaz yüzde 24’le, Necmettin Erbakan yüzde 25’le hükümet kurdu, başbakan oldu.
Ancak siyasi yelpazenin bu kadar daraldığı şartlarda yüzde 25’i yeterli göremeyiz.
Karşımızda çekirdek tabanı yüzde 8’lerde olan, ancak sandıktan yüzde 49,5 oy çıkaran bir parti var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin çekirdek tabanının yüzde 15 olduğu genel kabul gören bir gerçektir.
İktidar olmak çok daha fazlasını gerektiriyorsa, Cumhuriyet Halk Partisi’nin de o düzeyleri hedeflemesi gerekir.
Eğer “Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında iktidar olmalıyız, İkinci Yüzyılın yönünü Cumhuriyet Halk Partisi belirlemeli” deniyorsa, bu noktaya kadar paylaştığımız ikinci yüzyıl devrimi benimseniyorsa, işe Cumhuriyet Halk Partisi’nden başlamak gerekir.
Ufku yüz yıla varan bu hedef üç ayak üstüne oturtulmalıdır:
Yeni bir yön…
Yeni bir yöntem…
Yeni bir yönetim…
Yön; cumhuriyetin ikinci yüzyılına giderken iktidar hedefine kilitlenmek, bunu besleyecek yeni söylemler geliştirmektir.
Yöntem; sadece bir kişinin ya da grubun değil, tüm Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarının işe koyulmasını sağlamak, çağın bütün olanaklarını kullanmak, her alanda halkın içinde olmaktır.
Yönetim; yön ve yöntemi tam bir lokomotif gücüyle harekete geçirecek yeni bir kadrodur.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel birikimi böyle bir gelecek hazırlamaya elverişlidir.
Cumhuriyet Halk Partisi geçmişte de 1950’lerden 1970’lere tarihin zor dönemeçlerinde kendisini yenileyerek siyasal yaşamını sürdürdü.
Doğada, en büyük ve en güçlü olan değil, değişime en iyi ayak uyduran hayatta kalır.
Siyasette de böyledir.
Cumhuriyet Halk Partisi’ni kimsenin yok edemeyeceği açık. Alacakaranlık aşıldı. Şimdi değişime ayak uydurmanın, yenilenmenin şafağındayız.
Başarıya olan inanç ve umut, şafak sonrasını müjdeleyecektir.
***
Derin bir sessizliğe gömülen toplum, Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir kutup yıldızı gibi yönlendirici olmasını bekliyor.
Derin sessizliğin arkasında, sandığa yeni bir yönetim belirleme heyecanıyla değil, “beterin beteri var” korkusuyla gidilmesi yatıyor.
Derin sessizliğin arkasında, despotça kullanılan iktidar gücünün “memleketi yönetecek başka biri yok” körlüğü yaratmış olması yatıyor.
Derin sessizliğin arkasında, hukukun bir adalet dağıtma aracı değil, muhalefeti yok etme silahı haline getirilmiş olması yatıyor.
Toplumdaki sessizlik, bombaların-silahların sesinden daha tehlikelidir.
Bombalar-silahlar hedef seçilenleri öldürür, toplumu korkuya sürükler. Sessizlik ise tüm toplumun ruhunu boğar.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin böyle bir ortamda öncelikli görevi ve sorumluluğu şunlar olmalı:
Ana muhalefet olarak topluma güven vermeli, iktidarı denetleme gücünü en etkili şekilde kullanmalıyız.
“Devleti sokakta bulmadık” sözünü bugünkü gerçekler ışığında değiştirmeli, devleti sokakta bulmalıyız. Devleti sokakta bulmak, hukuk zemininden çıkmadan sokağa çıkmaktır. Devletin devlet olmasını sağlamak için halkın gücünü örgütlemektir.
2019 seçimlerine şimdiden hazırlanmalıyız. Eğer ciddi bir yenilenme olmaksızın 2019 seçimlerine gidilirse elde edilecek sonuç, son dört seçimde elde edilenden farklı olmayacak. Bilim, “aynı şeyleri yaparak farklı sonuç elde edemezsiniz” der.
Tüm örgütlenme yapımızı yenilemeli, üye kayıtlarını güncellemeli, iç seçimlerimizi yenilenen üyelerle yapmalıyız.
Örgütlenme deyince sadece kendi örgüt yapımızı anlamamalıyız. Toplumun örgütlü olduğu her yerde olmalıyız. Örgütlerde örgütlenmeliyiz. Parti örgütü Cumhuriyet Halk Partisi örgütlenmesinin sadece çekirdeğini oluşturmalıdır.
Yıllardır milletvekili çıkaramadığımız illerde adaylarımızı seçim takviminden çok önce belirlemeliyiz. O adaylar fiilen milletvekili gibi çalışıp halka güven vermelidir.
İktidarın her şeyi bozduktan sonra bunları değiştireceğim dayatmaları karşısında “değiştirtmem” siyasetini bırakmalıyız. İktidarın bozduğu kurumların korunacak bir yanı kalmadı.
Devlet yapısının da yeniden düzenlenmesini, Cumhuriyetin İkinci Yüzyılının gereksinimlerine yanıt verecek bir yapıya kavuşturulmasını istemeliyiz.
Küçümsenmeyecek bir yerel yönetim gücümüz var. Her biri kendi olanakları ölçüsünde halka ulaşma yöntemleri geliştirmiştir. Bunları koordine ederek “genel iktidara gelince ülkeyi böyle yöneteceğiz” diyeceğimiz modeller oluşturmalıyız.
Kurultaylarımızı ne olursa olsun, olağan yapma geleneğini yerleştirmeliyiz. Ocak 2016 olağan kurultayının ardından 2018’de yine olağan kurultayımızı toplayacağımız ilan edildiğinde, olağanüstü yollar arayışı da ikinci plana düşecektir.
***
En uzun yolculuklar, küçük bir adımla başlar.
Bir insanın attığı adım, tüm insanlar için büyük bir adım olabilir.
Şartlar ne olursa olsun, daha iyiyi hedeflemek, umut etmek insanlık onurunun gereğidir.
Umut, aklın ürünüdür.
İnsan, aklını kullanamadığı zaman umudunu yitirir.
Umut her zaman gerçeklerden daha büyüktür.
Umutsuzluk, yalnızlıktan doğar. Milyonların yalnızlık duygusuna son vereceğiz.
Bu çağrının amacı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına yön vermesi için başlatacağı büyük yürüyüşün ilk adımını atmaktır.
Yürüyüş başlamıştır...
Mustafa Ali BALBAY
Manifestoyu indirmek için Tıklayınız.
Bu ülkedeki tek sevdiğim saydığım politikacısınız... Kendimi tanıtmaya gerek yok,bir vatanseverim.. Sanayci,yatırımcı,turizmciyim,şimdi de bilişim firması kuruyorum... Gördüğüm aksaklıkları bir bir yazmak istiyorum.İnşallah size yardımım olur... -siyaset yapılırken hep sorunlar anlatılıyor,karşı taraf suçlanıyor..Bence çözümü ayrıntılı söyleseniz daha etkili olur. -CHPde bakan olacak arkadaşları şimdiden açıklayın..Her soruya Mustafa bey cevap vermesin... Yetersiz bakanları değiştirirsiniz...Ama millet iktidara geldiğimizde kimin bakan olacağını veneler yapacağını bilir.Buda oy miktarınızı artırır ve sağlamlaştırır. -CHP de il içinde her türlü pislik dönüyor..Bize her ilde tarafsız etik kurullar kuralacak sözü verin... Çoğu insanın CHPye güveni yok... -Yapılacak işleri anlatarak iktidar olunur.Millet mecbur kaldığı için değil.. -Chp gençlik kolu baskanı ile görüşmüştüm.Kardeşim niye internetteki en kuvvetli parti değiliz demiştim.. cevap abi Baykal bilgisayar bile bilmiyor dedi..Hala bir şey değişmediğine göre.... -65 yaşının üzerinde kimseyi ne kadar iyi olursada yanınıza almayın... -Gençlerden kendinize..bir danışma kurulu oluşturun..Mustafa Balbay danışma kurulu... Neden gençlerden kopmayın,onlar sizi iktidara taşıyacak...En aktif onlar...evde oturan emekliler değil.. -Projeler... -Tarım konusunda acil çalışılması lazım...Bunun için sanayi siteleri içlerine okullar,teknik yardım dernekleri ve Ar-ge merkezleri lazım...Devletin ön ayak olması lazım..Sonra devreder... -Bu işsizliğide keser,gelirde sağlar.. -Demiryolu ve deniz taşımacılığını yeniden yapılandırmanız lazım. -Bilişim sektörünün en az tarım kadar önemli olması lazım,teşvikler iyi ama devletin bazı konularda ön ayak olması lazım..En önemli yatırımlara yabancıların sahibi olması doğru değil.. -VE Eğitim..Hedef Edirneden Vana herkes eşit eğitim alacak..Bu hayal değil,bunun için 6 sene önce bir proje hazırlamıştım.Ama AKP ye vermek istemedim..Devletin şu andaki kullanmadığı kaynakları kullanarak hiç bir para harcamadan bütün TÜRKİYEYE aynı ,en kaliteli eğitimi vermek..Hayal değil,plot çalışmalarda deneyip görebilirsiniz... Bu sene bir Amerikan firması bunun benzerini yapmış ve herkes şaşkınlıkla bu firmayı izliyor... Neyse fazla zamanınızı almayım... Güzel günler sizin olsun...
bu ülkeden ve insanlardan hiç bir şey olmaz katil düşünce içerisinde yakıp kesip yıkmak ve insanların ölümünden zevk alan vatandaşlardan bir beklentim yok.. az bile bu ülkeye halk hakettiği gibi yaşıyor olan aralarında bulunan diğer iyi insanlara oluyor..
Sevgili Balbay, Tüm geçmişin de yanındaydık, geleceğe yürüyüşünde de canla başla yanındayız. Az önce NTV de ki konuşmanı Saniye ile dinledik. Her imkanımızla seni destekliyoruz. Seninle, elini taşın altına soktuğun duruşunla, medeni cesaretinle gurur duyuyoruz. Geleceğe umutla bakıyoruz. Sevgiyle kucaklıyoruz. Saniye ve Ufuk YALÇIN
Merhaba Mustafa Ali Balbay ülkemin umudu olma yolunda başarılar dilerim. Umarım kongrede seçilip ülkemi aydınlığa tasırsınız.
CHP delegelerinin önemli bir bölümü çıkar ilişkileri içinde ruhlarını yitirmiş.Siz ve sizin gibi yürekli insanlar M.Feyzioğlu,E.Ü.Tarhan ile birlikte hareket etmelisiniz.Yeni bir örgütlenme gerekir diye düşünüyorum.Başarılar Balbay.
Dikkate alınması gereken; farklı görüşte olan insanların, Türkiye'nin sorunlarına illa farklı çözümler üretebilecek kapasitede insanlar olduklarına inanmak doğru değildir. İnsanların farklı görüşlerinin olmasının en önemli sebebi genelde İNSANLARIN FARKLI BİLGİ DÜZEYLERİNE SAHİP OLMALARI VE sorunları aynı gerçekçilikle SORUN OLARAK GÖRMEMELERİNDEN kaynaklandığı somut bir gerçektir. Bu gerçeği önemsemek şu nedenle gereklidir: CHP, oylarını çoğaltmak için başka partilerin seçmenlerinden oy almak zorundadır ve başka partilerin seçmenleri de farklı etki altında oldukları için, başka partilere oy vermektedirler. BU NEDENLE HALKI DOĞRU ETKİLEYEBİLMENİN EN ETKİLİ YOLU GÜVENİLİR OLMAKTIR!!!!! Başarınızı yürekten dilerim Saygılarımla
Sayin Balbay yeni yolunuz da başarılar diliyorum bu chp Delegeleri yle işiniz çok zor firsatcilikta inan ki akp illerden bir farkı yok.Özal in bir sözü vardı aynen bunlar içinde geçerlidir benim memuru işini bilir chp Delegeleri de çıkarın düşünüyor partiyi ilkeyi falan düşünen yok ben chp üyesi değilim ama eski bir Cumhuriyet okurum um Cumhuriyet ve chp nin değişip dönüşmesi senin gibi dürüst ve Kemalist bir kişinin başarılı olmasının önünde büyük engeldir yine de kazanmanı isterim başarı senin olsun
AKP nin kurduğu faşist sistemde siyasi varlığımı nasıl sürdürürüm diyenlerle değil faşizme karşı mücadele eden yürekli insanlarla Emek, Barış, demokrasi ve Atatürk devrimleri nin devamı için mücaadeleye devam.